Bingöl İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

KİĞI

KİĞI İLÇESİNİN TARİHÇESİ  İLÇENİN TARİHÇESİ

 Mevcut bilgilere göre, İlçenin tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Sırasıyla Hititler, Urartular ve Persler bölgede yerleşmişlerdir. Bölge daha sonra Mekadonya, Roma, Sasani ve Bizanslıların egemenlikleri altına girmiştir. Halit Bin Velit tarafından ilk defa İslam topraklarına kazandırılan Kiğı 1071 tarihinden sonra Selçuklu Türklerinin eline geçmiştir.

 
İlçenin adını Bizanslılar zamanında bölge komutanının Kiğan ismindeki kızından veya Kiğa ismindeki Komutandan aldığı söylenmektedir.


Erzincan tarihinde Kiğı, dağlar memleketi anlamına geldiği ifade edilmektedir.

 
Hayat ansiklopedisinin altıncı cildinde ise Kiğı kelimesini Kayağa’ dan aramak icap ettiği ve Key’ in Prens manasına geldiği ve Kiğı’nın da bir Türk prensi namına izafe edildiği belirtilmektedir.


İlçe geçmişte Erzurum-Harput (Elazığ) kervan yolu üzerinde bulunduğundan oldukça gelişme göstermiş ve belgelere göre yüzlerce yıl Sancaklık statüsü içerisinde çeşitli yerlere bağlı olarak varlığını sürdürmüştür.

 
İlçe 1071 tarihinden sonra Selçuklular,  Akkoyunlular ve Sefevi hakimiyeti altında kalmış, 1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Çaldıran zaferi sırasında Osmanlı topraklarına katılmış, değerli hizmetlerinden dolayı Bıyıklı Mehmet Paşa ya mükafat olarak verilmiştir. 1663 yılından itibaren Diyarbakır’a bağlı bir sancak iken 1926 da ilçe statüsünde Erzincan’a, Bingöl’ün il olmasıyla da 1936 da Bingöl’e bağlanarak günümüze kadar gelmiştir.

 
Birinci dünya savaşı yıllarındaki Rus işgali 20 kasım 1916’da Ordu-Halk birliğiyle sona erdirilmiş, halkın daha sonraları gösterdiği olumlu davranışları Büyük Önder Atatürk’ün takdirlerine mazhar olmuştur. 20 Kasım günü İlçenin kurtuluş bayramı olarak her yıl kutlanmaktadır.


CUMHURİYET ÖNCESİ KİĞI 

 
Kiğı,tarihi MÖ. 3000'lere dayanan bir yerleşim merkezidir. Doğuda Bingöl,batıda Tunceli, kuzeyde Erzurum ve Erzincan, güneyde Elazığ ve Diyarbakır illeri vardır. Bingöl, Tunceli ve Erzurum'a 150,Elazığ'a 200,Diyarbakır'a 250 km mesafede çanak bir çanak şeklindedir.

 
Kiğı'nın adı konusunda bir çok rivayet vardır. Bunların gerçeğe yakın olanlarım şöyle sıralayabiliriz: Kiğı'nın Türkçe Sözlükte anlamı yoktur. Erzincan tarihinde Kiğı'nın "Dağlar Memleketi" anlamına geldiği ifade edilmektedir.

 
Kiğı,Romalılar zamanında Roma hanedanı Kiga'nın oğlu Talon'un hakimiyeti altında kalmıştır. Talon'un oturduğu bu kaleye Kiga ismini koyduğu, Kiga'nın Kiğı'ya dönüştüğü de söylenenler arasındadır.

 
Hayat Ansiklopedisinin 6. cildinde ise.Kiğı kelimesinin Key-Ağa'da aramak icap ettiği ve Key'in "Prens" manasına geldiği ve Kiğı'nın da bir Türk prensi namına izafe edildiği belirtilmektedir.


İlçede başlıca tarihsel yapılar,Bizans yapışı olduğu sanılan yıkıntı durumundaki Kiğı Kalesi ile 1401-1402 yıllarında Akkoyunlu Fahrettin Kutluk Bey'in oğlu Pir Ali Bey tarafından yaptırılan Kiğı Camiidir. 

 
Kiğı Kalesi'nin Bizans dönemi yapısı olduğu sanılmaktadır. Sarp ve oldukça yüksek bir tepedir. Buraya çıkmak oldukça zordur, içinde mucit duvarı olduğu sanılan bir taş vardır. Diğer bölümleri tümüyle yıkılmıştır.

 
Ebu Ubeyde'nin İslam ordularına başkumandanlık yaptığı dönemde Kiğı Kalesi, Rumların elindeymiş. Roma komutanlarından Kiğa'nın oğlu Talon buraya hakimmiş. Kale çok sağlam olup,içindeki asker sayışı çökmüş. Halit Bin Velit, Diyarbakır.Maden ve Palu Kalelerini zapt ettikten sonra,Kiğı Kalesi'ni de Müslüman olan rahibin verdiği bilgiden de yararlanarak kurduğu bir planla.Talon'u sinirlendirmiş ve sinirlenen Talon,1200 atlı askeriyle kaleden çıkmış,300 kişilik İslam askeriyle Temuran (Bağlarpınarı) civarında iki ordu arasında savaş başlamıştır. Bu sırada Talon öldürülmüş,askerleri bozguna uğratılmıştır. Talon'un karısı Marcanos Margrit.Halit Bin Velit'i kaleye davet etmiş,sonra da Müslüman olmuştur. Bu savaşta İslam orduları komutanlarından Seyit Kasım,şehit olmuştur. Kabri,Kiğı'ya yarım saat mesafededir. Bu dağ bundan dolayı Seyit Kasım Dağı olarak anılmaktadır.

Kalenin alınmasından sonra halk.şimdiki Kiğı merkezine gelerek yerleşmiştir.

 
"Kiğı, kurulduğu zaman 17 nahiye,221 köyden ibaretmiş. Kiğı merkezi 7900 hanelik iken,nüfusu 49.000 imiş.. 1 hükümet binası,18 cami ve mescit, 1 rüştiye mektebi, 9 sübyan mektebi,2 medrese, ,263 dükkan, mağaza ve meyhane, 250 değirmen, 1 puruthane,1 mum hane,2 kireç hane, 3 fırını varmış. Gelişmiş bir yerleşim yeri olduğu için Erzurum ve Elazığ arasında işlek bir ticaret merkezi imiş." 221 köyden hicri 1314'te Tercan'a 12,1295'te Varto'ya 18,1926'da Sancak'a 21,1934'te Karlıova'ya 26, 1936'da Elazığ Karakoçan'a 33 köy verilmiş, sonuçta 111 köyü kalmıştır. Kiğı'nın bucakları iken 1987'de Adaklı ve Yayladere, 1989'da da Yedisu ilçe olmuş; 40 köy Adaklı'ya, 26 köy Yayladere'ye, 17 köy de Yedisu'ya verilmiş, Kiğı'ya 28 köy kalmıştır.

 
16. Yüzyılda Kiğı'daki demir yataklarının işletildiği konuşu da bilinenler arasındadır. 1663 yılından itibaren Diyarbakır'a bağlı bir sancak iken, 19. Yüzyıl sonlarında Tanzimat Fermanı ile Erzurum'a bağlı bir kaza merkezi olan Kiğı, 1916 yılında bir süre Rus işgalinde kaldı. Buna istinaden her yıl Kiğı'da 20 Kasım, "Düşman İşgalinden Kurtuluş Günü" olarak kutlanır. Cumhuriyetle beraber bir süre Erzincan'a daha sonra 1936 yılında Bingöl'e bağlanan Kiğı Belediyesi,1926 yılında kurulmuştur.

Kiğı,tarih boyunca aşağıda adı geçen çeşitli medeniyetlere sahne olmuştur. 


ETİLER(HİTİTLER)ZAMANINDA KİĞI 

 
Etiler,Anadolu'ya MÖ 3000 yıllarında gelmeye başlamışlar,Doğu ve Orta Anadolu'da Protohitit egemenliğini kurmuşlarsa da bu devletin ciddi bir şekilde yerleşmesi ve bir devlet olarak yaşamaya başlaması daha sonraki tarihlere rastlar.Asoriler,Etilere Heta-Heti dedikleri halde, Avrupa müverrihlerinden Maspero, Akvam-ı Şarkiye hakkında yazdığı kitabında Meta yani Hitit devlet mıntıkasını teşkil eden Hükümet-i Turaniyenin isimlerini şöyle tayin eder: Arato, Amut, Ergonot,Müşart, İraht,İbert,Tiyart,Halbut,Kart,Lisit, Mazt,Müşart, Hant hükümeti olup,bu isimlerin sonunda görülen T'lerin genellikle Heta dilinde edat.nisbet ve isimlerde Turanii olduğu meydandadır. 


Arato: Van vilayeti ve ahalisi olup,talip manasını alan arı kelimesinin mensubu arat demektir. Amut :Diyarbakır vilayeti ve ahalisi olup.Amat dahi denir. Hafız ve Hami manasım alan Amay kelimesini mensubu olup.Amat kabilesinin meskun olduğu yerdir. Ergonot Erzurum vilayeti ve ahalisi olup,Mürdükamil manasına gelen Ergun kelimesinin mensubudur. 

 
Yukarıda isimleri yazılı bu üç beylik arasında yer alan Kiğı'nın bir köyü olan Oğnut' un, Ergonot olduğu ve bunun zamanla bir telaffuz hatası olarak Oğnut haline geldiği sanılmaktadır. 

Yine Kiğı'nın Sağnes Köyü'nde köylülerin bazen buldukları küp,çanak, çömlek vb. ile Kubatlı Köyünde bulunan bir lahit ,lahitin  içindeki insan kemikleri ve altın bileziğin Etilere ait olması ihtimali yüksektir. 

 
Etiler I.Mürşil zamanında Babil ve Halep dolaylarına doğru fetihlere çıktıkları sırada Kiğı tamamen Eti hegemonyası altında kalmış ve daha sonralarıda Hitit- Mitanni savaşlarına sahne olmuştur.13.ve 15.asırlarda Anadolu'da büyük bir saha da egemenlik kuran ve Mitanni Devleti'ni Fırat'ın doğusunda küçük bir devlet haline getiren Etiler zamanında Kiğı,1200 yıllarına kadar bunların  hakimiyetinde kalmış, bu tarihten sonra Batıdan gelen istilalar neticesinde Eti İmparatorluğu yıkılınca bu defa Kiğı, Urartu Devleti'nin kurulmasına kadar tamamıyla tespit edilemeyen bir çok siyasi faaliyete sahne olmuştur. 


URARTULAR ZAMANINDA KİĞI 

 
Anadolu yaylasının doğu mıntıkasını teşkil eden kuzeyde Gümrü, doğuda Urmiye Gölü'nden batıda Malatya'ya kadar uzanan bölgelerde,MÖ. 600-900 yılları arasında 13 adet Urartu Beyliği kuruldu.Merkezi Van şehri olan bu beylikler,birleştirilerek kuvvetli ve kültür bakımından yüksek Urartu Krallığı kuruldu. 

 
Urartu Beyleri, en çok Asurlularla savaşlara giriştiklerinden, bunlar hakkındaki bilgiyi Asurluların  bıraktığı çivi yazılı yazıtlardan öğrenmekteyiz.Urartuların ilk başkentleri Arzaşkun'dur. Bu devletin en önemli hükümdarları I.Menuas, III.Sardur ve Rusas'tır. 

Urartu Devleti'nin en parlak devri III.Sardur zamanıdır. 

 
Bu hükümdar.ülkenin sınırlarını güney istikametinde genişleterek,ilk çağların en medeni ve zengin bölgeleri olan yukarı Suriye ve Halep dolaylarını almış, böylece Asur topraklarına kadar yayılmayı başarmıştır. Hatta Bingöl Dağları üzerinde Zağ-Halu' da bir yazıt bile bırakmıştır. Bu yazıtta,yazıtlara zarar verecekler için şöyle bir ibare vardır: "Bütün Tanrılar,onun ailesini, çocuklarım, neslini yurttan kovsun ve yok etsin" 

 
MÖ 585 yılında Kızılırmak Savaşı, Doğu Anadolu tarihinin alın yazışım çizmiş ve bu tarihten itibaren Kiğı ve dolayları Perslerin idaresine geçmiştir. Filhakika 585-331 yılları arasında Doğu Anadolu Bölgesi, Perslere bağlanmış ve Büyük İskender'in Pers Kralı III.Dara'yı yendiği tarih olan 331 yılına kadar bu bağlılığını devam ettirmiştir. 


PERSLER ZAMANINDA KİĞI

 
Persler.Kızılırmak Savaşı'ndan (585) beri Anadolu'ya sahip olmaya başlamışlar. Pers Kralı Kiros, 547 yılında Anadolu'nun batısında kurulmuş olan Lidya Devleti'ne de son vererek bütün Anadolu'ya Ege kıyılarına kadar sahip oldu. Bu dönemde Persler, Anadolu'yu Satratlıklara bölerek idare ettiler. Egemenlikleri altına giren her milletten senelik belirli miktarda altın,at,kıymetli eşya ve kumaş aldıklarından, Doğu Anadolu Bölgesi de Perslerin bu isteklerini yerine getirmek zorunda kaldı. Ancak Yunanlılarla aralarında gerginlikler ve daha sonra da savaşlar başladı.

 
Bu savaşlar dolayısıyla Kiğı ve Doğu Anadolu toprakları, Perslerin batıya sevk ettikleri binlerce askerin geçit yeri ve konaklama bölgesi haline geldi. Perslerin egemenlikleri Doğu Anadolu'da İÖ 585-323 yılları arasında sürmüştür. Büyük İskender'in Makedonya Kralı olması nedeniyle İÖ 323 yılında Doğu Anadolu,Makedonların egemenliğine girdi. İskender'in ölümünden sonra imparatorluk, kumandanlar arasında paylaşıldı ve Doğu Anadolu, başkenti Antakya olan Selevkosların oldu. İÖ 64 yılında Romalılar, Selevkosları ortadan kaldırarak Doğu Anadolu'ya sahip oldular. 


ROMALILARZAMANINDA KİĞI 

 
Roma,veraset yoluyla Batı Anadolu'ya sahip oldu. Anadolu'nun hayvan sürülerinin zenginliği, stratejik durumun önemi her dönemde krallıkların, ülkelerin iştahını çekmiştir. Önceleri Roma generalleri Selevkosları, daha sonra Trabzon Pontus Rumlarını yendiler.Daha sonra Kiğı da Roma'ya bağlandı. 395 yılına kadar Kiğı, Doğu Roma imparatorluğu'na bağlı kalmıştır. Bu sırada İran'da kurulan Sasani Devleti ile Roma arasında Anadolu için savaşlar yapılmış ve Doğu Anadolu bir ara Sasani egemenliğine girmiştir. 610-717 yıllarında Bizans'ın Heraklius soyu zamanında Anadolu, 18 tebaaya ayrılmıştır. Erzincan da bunlardan biridir. Kiğı Kalesi, Erzincan tebaasına bağlı idi. Kiğı,Romalı Kiğa'nın oğlu Talon'un hakimiyeti altında idi. Sasani Devleti 632 yılında Araplar tarafından ortadan kaldırılmıştır.

 
Araplar,Doğu Anadolu için savaşmışlar ve bu defa 632 yılından sonra Doğu Bizanslılar ile Müslüman Arapların çarpışma alanı haline gelmiş, 10.Yüzyılda Arap akınları durmuş, fakat daha sonra 1071 yılından itibaren Türklerin akınları başlamıştır. 


MÜSLÜMANLIĞIN YAYILIŞI ZAMANINDA KİĞI 

 Hz.Ömer zamanında Suriye ve Irak, Arapların eline geçti. İslam kumandanlarından Halit Bin Velit , Amid (Diyarbakır), Maden ve Palu Kalelerini aldı. Bingöl'ün Azakpert(Adaklı) ve Kiğı Kalesi Romalı Kiğa' nin oğlu Talon' un elinde bulunuyordu. Hz.Ömer zamanında (634-644) Halit Bin VelitAzakpert(Adaklı) ve Kiğı Kalesi'nialdı.


Kiğı Kalesi'nin alınması ile ilgili bir rivayet vardır: "Bir gün rahip kilisede vaaz vermektedir. Fakat birden konuşamaz olur. Dili,vaaz vermeye karşı tutulur. Ancak şöyle der: "İçinizden biri Halit Bin Velit'tir. Allah'ım seviyorsa Halit Bin Velit İçinizden kimse ortaya çıksın. Ona sorular soracağım. Eğer sorularına cevap verirse ona diyecek bir şeyim yok. Şayet cevap veremezse Hıristiyanlığı kabul etsin." Bunun üzerine Halit Bin Velit ortaya çıkarak kendisini tanıtır ve şöyle der: "Ama benim de size soracaklarım olur. Eğer siz de sorularıma cevap veremezseniz, o zaman siz de Müslüman olun." İkisi bu konuda anlaşırlar. Birbirlerine dini sorular sormaya başlarlar. Halit Bin Velit, rahibin sorularına cevap verir. Fakat rahip,Halit' in sorulanna cevap veremeyince kendi cemaatinin hücumuna maruz kalır. Cemaat,rahibi ile birlikte İslamlığı kabul ederek, Halit' in tarafına geçer." 


TÜRKLERİN ANADOLU'YA YERLEŞMELERİ ZAMANINDA KİĞI 

 
1071 Malazgirt Zaferi ile Türkler.Anadolu'ya yerleşmeye başladılar.Alparslan maiyetindeki bey ve prenslere yerler göstererek onları bu işle memur etti. Mengücük Gazinin payına Erzincan ve Kemah çevresi düşmüştür.Kiğı da bu tarihte Mengücük Türkleri elindedir.Erzurum ve Kiğı daha sonra Anadolu'da kurulan ilk Türk beyliklerinden olan Saltuk Beyliği'ne geçmiştir. 1081-1243 yılına kadar Kiğı,Mengücük ve Saltukların elinde kalmıştır. 


MOĞOLLAR ZAMANINDA KİĞI 

 
26 Haziran 1243 yılında Anadolu Sultanı II.Gıyasettin Keyhüsrev ile Moğol (ilhanlı) komutanı arasında Kösedağ Bölgesindeki savaştan sonra Selçuklular yenildiler. Moğollar, her geçtikleri yeri yakıp yıktılar.Böylece Doğu Anadolu, Kösedağ Savaşı'ndan sonra el değiştirdi.Anadolu Selçuklu Devleti de Moğollara vergi verir hale geldi.Moğol imparatorluğu'ndan sonra Timur İmparatorluğu kurulmuş ve aynı yerlere Timur sahip olmuştur.

 

AKKOYUNLULAR ZAMANINDA KİĞI

 
Kuzey iran'da Akkoyunlu Devleti kurulunca Muş,Kiğı,Solhan,Pasinler eyalet merkezi ve Genç, küçük memurlar tarafından idare edilir hale geldi. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan yaz aylarında Bingöl Yaylaları'na gelir ve sonbaharda Tebriz'e dönerdi.1478 yılında Uzun Hasan ölünce,devlet zayıflamış ve yerine Safeviler Devleti kurulmuştur.iran Hükümdarı Şah ismail, doğuya saldırılara başladı.Bingöl bölgesini ele geçirdi.Bu suretle Kiğı, Şah İsmail'in egemenliğine girdi. 


SAFEVİLER ZAMANINDA KİĞI 

 
İran Hükümdarı Şah ismail,Doğu Anadolu'yu tamamen kendisine bağlama hevesine kapıldı. Bu amaçla savaştan ziyade propaganda ve taraftar toplama yolunu denedi. Şiiliği yaymaya başladı,epey taraftar topladı. 1514 yılında Doğu Anadolu için Yavuz ve Şah İsmail ordularının savaşı sonucu Şah İsmail büyük bir yenilgiye uğradı. Yavuz,geri dönüşünde,Erzurum'da Kiğı Beyleri'nden Kiğı Kalesi'nin anahtarım aldı. Yavuz, doğu savaşında kendisine yardımı dokunan Erzincan,Erzurum Valiliklerini Kiğılı Bıyıklı Mehmet Ağa' ya verdi. 


OSMANLI İDARESİ ZAMANINDA KİĞI

 
Yavuz Sultan Selim 1514 Çaldıran Savaşından sonra doğu savaşında kendisine yardımı dokunan Erzincan,Erzurum,Trabzon Valiliklerim Kiğılı Bıyıklı Mehmet Ağa' ya verdi ve kendisini doğunun alınması ile görevlendirdi. Bıyıklı Mehmet Paşa da "İdris-i Bitlisi"nin yardımı ile bunu kısa zamanda başardı. Kiğı 1839 yılında kaza oldu ve Erzurum'a bağlandı. 1874 yılında yeniden bir idari teşkilatlanma yapıldı."Vilayet Nizamnamesi" ne göre 1881 yılında Bitlis Vilayeti kuruldu. Çapakçur ve Genç Bölgele'" Bitlis Vilayeti'ne, Kiğı ve Dersim Bölgeleri Erzincan'a Karlıova ise önce Muş, sonra da Varto'ya bağlandı.

KİĞI İLÇESİNİN COĞRAFİ YAPISI VE ÖZELLİKLERİ 

           
Coğrafi yönden ilginç bir konuma sahip olan İlçe Doğu Anadolu Bölgesi Yukarı Fırat bölümünde yer alan Bingöl ilinin Kuzey kesiminde yer almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin ortalarında yer alan ilçenin rakımı 1430 Metredir. Doğuda Adaklı, kuzeydoğuda Yedisu, kuzeyde Tunceli ilinin Pülümür ilçesi, batıda Yayladere, güneyde Elazığ ilinin Karakoçan İlçesi ile komşudur. Bölge tamamıyla engebeli, bir bölümü meşe ormanlarıyla kapalı bir arazi yapısına sahiptir. Karasal iklimin sürdüğü İlçenin tarıma elverişli arazisi azdır, en yüksek yeri Şeytan Dağları 2650 metredir. Kaynağını Erzurum’dan alan Peri Çayı Fırat’ın büyük kollarından biri olup, en önemli akarsuyudur. Bu akarsu üzerinde özlüce barajı inşaatı tamamlanmış olup, şuan Kiğı HES barajı  ve Kiğı Yedisu barajı inşaatları devam etmektedir. İlçenin İl merkezine uzaklığı sancak üzerinden 76 km ve Karakocan üzerinden İl merkezine olan uzaklığı ise 145 km dir.

Kiğı İlçesinin doğusunda Adaklı ilçesi kuzeyinde Yedisu ilçesi, batısında Tunceli ili ve Bingöl'ün Yayladere ilçesi, güneyinde ise Elazığ ve Bingöl illeri bulunur. Kiğı, Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Fırat Bölümü'nde olup , bu bölümün yeryüzü şekillerinin özelliklerini gösterir. Çok engebelidir. Dağ sıraları platolar ve tek tek volkanik dağlar çoktur. Dağ sıraları 3 zamanın kıvrımları sırasında meydana gelmiş bazı kıvrımlar yükselirken diğerleri alçalmış, bu hareketler esnasında şiddetli volkanizma meydana gelmiş ,volkanizmadan çıkan lavlar etrafa yayılarak yaylaları meydana getirmiştir . Genç kıvrımlı ve volkanik dağların çokluğundan dolayı 1. derecede deprem bölgesine girer. Bu sebepten her yıl deprem hareketleri görülür. Kiğı'nın doğusunda Şeytan Sıra Dağları ( 2650 m. ),kuzeyinde Kızılmescit Dağları, batısında Altın Hüseyin Dağları, güneybatısında Sülbüs Dağı, güney ve güney doğusunda Sancak Dağları ve yaylası bulunur. İç kısımlarda Kiğı'nın eteğinde kurulduğu Seyit Kasım ve Şenker Dağları ile tam karşısındaki Sivri Dağı diğer önemli dağlardır.Kiğı'nın en önemli akarsuyu Peri Suyu'dur.Bu su üzerinde halen çalışmaları devam eden Kiğı HES Barajı ile 2000 yılında elektrik üretimine başlayan Özlüce Barajı vardır.Peri Suyu, şeytan Dağları'nı yandan yararak güneye doğru akmaya başlar. Kiğı yakınlarına kadar devam eden bu gayet dar ve derin , haşin boğaza Kelhaç deresi veya Kelhaç boğazı denir. Bu boğazın yanlarında oturmaya , ziraat ve hayvancılık yapmaya elverişli yerler azdır Kelhaç Deresi'nden sonra Peri Suyu, genel olarak güney batı yönünü takip eder. Vadisi dar ve derindir. Peri Suyu, yer yer menderesler çizerek Keban Barajı'na kadar ulaşır.Tap düzünün güneybatısında bulunan Gökçeli çayı , gökçeli köyünden sonra , Hacı Halil köprüsü denilen yerde Peri Suyuna katılır. Peri Suyu tarafında çok sayıda kaynak suları mevcuttur . Kaynak sularının ağzından güz aylarında bol miktarda balık çıkar. Çıkan balıklar, Peri Suyu'ndaki balıklardan farklıdır . alabalığa benzeyip yörede bu balığa Ziyaret Balığı denir. Kaynakların aktığı yerin arkasında 20 Dönüme yakın düzlük bulunur Balıkların bu düzlüğün altında bulunan bir yeraltı gölünden geldiği tahmin edilmektedir.Burada bulunan tepenin ardında bir mezar bulunmaktadır ve Hz. Halit Bin Velit' in askeri olduğu söylenmektedir . Bu ziyaret ve kaynak suları çokça ziyaret edilir ve kurbanlar kesilir, murat istenir. Ancak bu ziyaret yeri, bugün Özlüce Baraj Suyu altında kaldığı için taşınarak Kiğı-Adaklı yol ayrımına getirilmiştir.Peri Suyu boyunca Yedisu'ya gidip gelirken yolculuk hem korkulu hem de çok ilginçtir. İlkbaharda yapılan yolculuklarda vadide, bir taraftan yolda dizili olarak yürüyen koyun sürülerini ve yeşilliği diğer taraftan üst kısımlarda   karları görmek mümkündür.Yukarıdan aşağıya doğru hızla akıp gelen sular.vadiye güzel bir görünüm kazandırır Kiğı'nın Selenk Mahallesi'nden sonra vadi her iki yana genişler. Düzlükler ve oturmaya elverişli yerler çoğalır . Kuzeybatıdaki yüksek dağ kabarıklıklarından, Ağa şenliği tarafından, Sülbüs Şeytan ve Karababa dağlarından irili ufaklı dereler inerek Peri Suyu' na karışırlar .Kiğı'nın ilgi çekiç yeryüzü   şekilleri   Peri Suyu ve bu derelerin vadilerinde bulunur.Küçük su ve diğer dereler Peri Suyu'na katılmadan vadileri genişler. Kayda değer düzlükler göze çarpar. Nüfusun çoğu da bu vadiler ve vadiler arasında kalan düzlüklerde toplanmışlardır. Kiğı'da ziraat bu etek ve vadi düzlüklerinde bolca yapılır.Buğday, arpa, fiğ ekilir ve bahçe-bostan için çok  yer ayrılır. Kiğı ilçe merkezine yakın Kadıköy ve Duranlar düzlüğü sulu hale getirilmiştir. Traktör sayışı en fazla olan köylerdir. Ne yazık ki buna rağmen toprağın büyük bir kısmı her yıl nadasa bırakılır.

Buralardaki Peri Suyu, Küçük su ve diğer derelerin vadilerinde son yılarda modern bahçecilik gelişmiştir. Elma, armut, ceviz ve dut. Kadıköy ile Dallıca arasında meyvesinden yararlanılan bir hayli fındık bile vardır. Peri Suyu vadisinin aşağı kısımlarındaki kış devresi, yüksek kesimlere nazaran kısalmıştır. Kiğı yöresindeki bütün akarsuların vadileri ormanlıktır. Meşe, ardıç, yabani kavak, söğüt, dişbudak, karaağaç gibi. Yalnız ormanlar günden güne yok olmaktadır. Bu vadilerde yer alan köylüler, yazın yamaçlarındaki biraz daha yüksek, serin ve bol soğuk suları olan yaylalara çıkarlar. Zaten yaylacılık Kiğı yöresinin diğer yaşam biçimidir. Kiğı, kuzeybatısında Seydi Kasım Dağları ile doğusunda Şenker Dağları arasında, Peri Suyu' na doğru inen Kerek Deresi Vadisi'nde kurulmuştur. İlçe, topludur.Şeytan Dağları, Kelhaç Vadisi'nin hemen üstünde bir duvar gibi yükselir. Geçit vermeleri çok zordur. Kışları uzun, bu nedenle Haziran ve Eylül aylarında karın yağdığı olur. Elma Dere boyunca uzanan bu dağların uzunluğu 30 km.' den fazladır. Sıradağ üzerinde batıdan doğuya doğru şu yüksek tepeler bulunmaktadır: Boğazın hemen üstünde Topraklık Dağı (2250 m.), daha doğuya doğru yüksek olan Köşmür ( 2660 m. ), İlbeyi Dağı ( 2653 m. ) ve daha sonra asıl Şeytan dağı ( 2906 m. ) gelir. Bu sıradağın dikkat çekici bir yönü hiçbir tarafının 2000 m.' den aşağı olmamasıdır.Şeytan dağlarının Elmalı dereye bakan yüzü, çok dik fakat yumuşak topraklıdır. Bu nedenle gür ormanlarla örtülüdür. Kiğı' ya bakan tarafı çok geniş, biraz daha dikliğin! kaybetmiş, fakat derelerle çok yarılmıştır.Dağın bu yüzü çıplak ve kayalarla kaplıdır. Alt taraflarda meşe, yabani elma, ahlat vardır. Yabani Keçi ve geyik hala çoktur. Şeytan sıradağının üst tarafları geniş, bol ve yumuşak topraklı ve yağı bol olan otlarla doludur. Şeytan dağlarının üst tarafındaki bu düzlükler yazın yayla olarak kullanılır. Bu yaylalar yazın, hayvanlarla geçimini sağlayan göçebelerle dolar. Koyun sürüleri, insana, Kemalettin Kamu'nun , Bingöl Çobanlarına" adlı şiirini hatırlatır ve yaşam şiirde anlatılan yaşamla aynıdır. En geniş yaylalar, bol soğuk suları ile yazın buzları olan Beritanlıların at oynattıkları , Meydan Yaylası ile Seyit Kasım Dağı üzerindeki Seyit Kasım Yaylasi'dır. Şeytan dağları , oirbirinden farklı, iki iklim arasında bir duvar gibi uzanmaktadır. Kuzeyden güneye doğru farklı iki basınç altındadır. Bu nedenle sıradağın zirveleri çok fırtınalıdır. Kuzeyden sık sık esen ayaz yeli, Bingöl tarafından gelen acem yeli çok tehlikelidir. Bu çok şiddetli esen kuru rüzgarlar, güneyden, yani aşağılardan yukarıya doğru esen nemli rüzgarları oluşturur. Bu nedenle güneye bakan tarafları , yazın bol yağmur, kışın da çok kar alır. Yağışlar nedeniyle güney taraflarında iklim daha ılık geçer. Bundan dolayı da bu taraflar; meşe, elma, armut, kayısı, dut, ceviz bakımından zengindir.Şeytan dağları, çok engebeli olduğu için,yollar daha ziyade akarsu vadilerin! takip etmektedir. Kiğı.Yedisu, İlbeyi, Aysaklı yolları gibi. Kız Yaylası'nın batısında Nacaklı ve Sırmaçek yaylaları yer alır . Sırmaçek ile Sancak Tepesi arasında suları süt beyazı akan çeşme çok ilgi çekicidir. Kaynaktan çıktığı zaman beyazdır. Hoş ve tatlı bir içimi ile iştah açıcı bir özelliği vardır. Çanakçı köyü eski biryerleşim yeridir. Çeşmesi ünlüdür. Geniş ve büyük olan arazisinin çoğu sulu ve verimlidir . Tarım ve hayvancılikyapılır. Nacaklı Köyü , Hasbağlar'dan dereye kadar uzanır . Geçim kaynağı ceviz ve hayvancılıktır . Bu köy çok dağınıktır . Alagöz Mezrasi'nın alt tarafında birleşen üç dere Darköprü Deresi adım alarak dar bir yardan hızla akarak, Darköprü Köyü düzlüğünde Peri Suyu'na katılır . Darköprü Yaylası ( Gulafi ) , Karakoçan ile Kiğı arasında sınırdır. Yaylanın ortasında bulunan Keser Tepesi volkanik bir yükseltidir. Demirkanat Köyü, gür ormanlar içinde yer alır. Halkın geçim kaynağı ormancılık , balıkçılık , taş duvar ustalığıdır. Bu köy hizalarında Peri Suyu'nun karşı tarafında su vadisine yakın Baklalı , Kutluca , Yukarı Serinyer , Aşağı Serinyer köyleri vardır . Kutluca köyü , bu yörenin buğday tarımı merkezidir.

Yörenin yazları serin , kışları ise uzun ve serttir. Sağanak yağışlar sonbahar gelince düşmeye başlar , ama yeterli seviyede olmaz . En çok yağış Kasım ayı içerisinde olur . Bazen bu ayın ilk günlerinde kar yağdığı görülür. Erken gelen bu kar o yıl Kışın erken geleceğin! belirtir. Sonbaharın kurak geçtiği yıllar , Kiğı için kıtlık belirtisidir . Güzlükler ekilmez . Otlar bahar aylarında yeterince yeşeremez. Kış aylarında yağışlar başlar ve nadiren yağmur halinde olur. Kasım - nisan arası Kiğı' da kıştır. Kış ilerledikçe kalın bir kar tabakası meydana gelir. Kışın Kuzeydoğudan esen rüzgarlar büyük kar fırtınalarına neden olur . Şubat ayından sonra kar , yerini sulu yağan kara ve sonrasında yağmura terk eder. Bu sıra ilkbahar ekim zamanı demektir . Bostan yerleri hazırlanmaya , ağaç dikilmeye başlar . Yalnız bu bölgede mart ayında yağmur yağsa da baharın geldiğine , havalar güzel gitse de yine de baharın geldiğine inanılmaz . Ancak İlkbahar , Kocakarı Fırtınası'ndan sonra gelir . Kocakarı fırtınası ; Rumi Takvimine göre 28 Mart - 04 Nisan tarihleri arasındadır . Ancak Miladi Takvime göre 13 Nisan' dan sonradır.
 
İlkbaharın 13 Nisan' dan sonra geleceği ile ilgili şöyle bir hikaye vardır; " İhtiyar bir nine bir oğlak besler . Oğlağıyla kışı geçirmiştir diye çok sevinir . Nasıl olsa yerde kar kalmamıştır der .Fakat daha sonra 13 Nisan'da aniden bir kar yağışı meydana gelir ve bir fırtına kopar, . İhtiyar nine dışarı çıkamaz olur. İhtiyar nine, oğlağım soğuktan korumak için sepetin altına koyar .Fırtına 13 Nisan' dan sonra durur. Her yer günlük güneşlik olur . Nine , sepetin altına koyduğu oğlağı çıkarmaya gider. Bir de bakar ki bir kış boyunca baktığı zavallı hayvanı ölmüştür." İşte nisan ile mart arasında olan bu fırtınaya hikayeden ötürü Kocakarı Fırtınası denir . İnanışa göre Bütün ağaçlar; 17 Mart' ı , 18 Mart' a bağlayan gece yere eğilerek Yaratan'a ibadet ederler . Bu duruma inananlar o gece yatmazlar . O yere yatma anını görmek isterler. Eğer kim ki o anı görürse ," Cennetlik olur ve her muradına kavuşur ." ama bu manzarayı herkes göremez . Ancak günahsız ve tövbe etmiş kimselere mahsustur . Anlatılan bu hikayelerde baharın geldiği anlatılır ve ağır geçen kış' tan kurtulmanın sevinci belirtilir. Mart ayının ilk çarşamba gününe 'Kara Çarşamba' denir. " O gün herkesle iyi geçineceksin , sevap işleyeceksin ki bir yıl boyunca aynısını göresin ." şeklinde yaygın bir inanış vardır. Mart ayı ile kuruyan çeşmelerden sular akmaya başlar ve her yer su deryası haline gelir. . Gittikçe dağlara karşı çekilen kar; en çok yağmurdan korkar ve der ki:" Islak ağızlı benim sana bir şey diyeceğim yok. . Okuduğum meydan güneşe karşıdır . Er ise çekildiğim yerlerden beni alıp götürsün ."  Nisan ayında Kiğı renk cümbüşüne bürünür . Yörede ilkbaharın gelişi yüksek yerler ile alçaklar arasında bir ay fark eder. Mayıs ayında meşelerin de açması ile doğa coşar .her yerden hayat fışkırır. Göçmen kuşlar yumurtalarını bırakmışlardır 7 Mart'ta yedi yumurta yapamazsam canıma yedi kada değsin, diyen keklik yuvası avı başlar . 7 Mart'ta gelemezsem 9 Mart'ta kalmam" diyen leyleğin gaga sesleri başlar Kiğı'da mayıs - haziran ayı arasında Kiğı'da dolu yağışı görülür ki buna da " Camız Kıran Fırtınası" denir. Haziranda yağışlar artık durur . Ay'ın çevresinde oluşan halka , çift öküzlerin burunlarım havaya dikerek derin nefes almaları , karıncaların yuvalarına aniden çekilmeleri , yağışın geleceğine işarettir. Meşe ağacının çok palamut tutması , eşek arılarının çoğalmaları , hayvanların çok yemeleri , tavuğun uçuştan sonra hemen yere düşmesi , göçmen kuşların erkenden yöreyi terk etmeleri kışın erken ve şiddetli olacağına işaret eder.